Frankestein Hakkında
Semboller & Temalar
Anne-çocuk ilişkisi
Genel çerçeveye bakıldığında Victor ve canavar arasında bir anne ve çocuğun arasındakine benzer bir ilişki olduğu göze çarpıyor. Victor’ un büyük bir tutku ile bağlı olduğu hedefi bir ‘insan yaratmak’, ve onun tek yaratıcısı olabilmek. Her şeyini vererek büyük bir istekle çalışan Victor, canavar hayata gelir gelmez ona karşı derin bir nefret ve iğrenme duygusu besliyor. Victor’un bu ani değişimi aynı bir annenin yaşadığı doğum sonrası depresyona benziyor bana göre, hayatı boyunca çocuk sahibi olmak isteyen pek çok anne doğum sonrasında kendi çocuklarına dokunamayacak kadar bir iğrenme duygusu ile birlikte derin bir depresyona girebilir. Bunlardan birini şu örnekle açıklamaya çalışacağım, bir çocuk isteme ve bekleme duygusu aslında bir yaratıcılık simgesidir de. Dokuz ay boyunca heyecan ile beklenen aşk çocuğu yüksek beklentiler doğurur, güzel ve tertemiz bir bebek beklenmektedir, doğum sonrası annenin bebeği ilk gördüğü saniye kafasında kurduğu resimden çok daha uzaktır aslında, küçük mosmor ve kanlı tıpkı bir yaratık benzeri bir şey çıkar ortaya ve bu da hali hazırda olan depresyonun tetiklenip annenin çocuğa karşı hislerinin değişmesi ile sonuçlanabilir. Bu perspektiften bakıldığında aslında Victor’un yaşadığı da tam olarak bu, karakterin içindeki yaratma isteği ve ortaya doğan canavar, Victor’un tamamen farklı bir şekilde canavara yaklaşmasıyla sonuçlanıyor, kitapta Victor’un canavarı tasvir edişi de bunu oldukça güzel ortaya koyuyor zaten.
İsimsiz Canavar
Mary Shelley tarafından kasıtlı olarak yapılıp yapılmadığı bilinmese de hikayeye aslında tam da uyan bir diğer detay ise canavarın bir isme sahip olmaması, böylece bu canavarı sadece Victor’un ağzından dinleme fırsatı buluyoruz ve bir ismi olmadığı için de aslında okuyucu ve canavar arasında bir ilişki kurulması bir bakıma baltalanmış oluyor. Victor’un tasvir edişiyle canavar bir ucube, çirkin, hatta bir iblis olarak adlandırılıyor ve yaratıcısı/babası Victor tarafından reddediliyor. Aslında Victor’un yarattığı canavara bir isim vermemesi onu reddetmesi ile paralel çünkü isim vermemek aslında en kolay kaçış yollarından biridir, tıpkı hislerimizde de olduğu gibi, eğer bir şeyin veya bir hissin adını koymazsak sanki o şey gerçekleşmeyecekmiş veya yeterince gerçek değilmiş hissi uyandırabilir ve böylece aslında Victor canavara isim vermeyerek gerçekleştirdiği canavardan kaçıyor ve bunun gerçek olmamasını ne kadar istediğini belli etmiş oluyor.
Doğurganlık & Yaratıcılık
Doğurganlık aslında hikayenin içinde gizlenmiş en önemli temalardan biri, hepsinden önce Victor bir yaratıcı ve adeta tanrısal bir yaratıcı konumunda, kendisi de zaten bu yaratma isteğini betimlerken yaratacağı canavarın tek ebeveyni olmak istediğini belirtiyor, yani burada doğurganlığı olan ve bir çocuk ortaya getiren bir anne söz konusu değil. Bu temaya hikayenin ilerleyen sayfalarında canavara bir eş yaratma konumunda da görüyoruz, yalnız olan bu canavar Victor’un ona bir kadın canavar yaratmasını istemekte, doktor ise bunun dünyaya daha büyük bir kötülük olacağını düşünmekte, çünkü bu canavar ve ucubelerin çocuk sahibi olma ve nesiller boyunca ilerleme fikri onu korkutmakta. Fakat şöyle bir paradoks var burada, canavar ve Victor’un canavara yaratabileceği potansiyel eş zaten gerçek insan kadavralarının bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş ve tekrar hayat verilmiş yaratıklar, eğer canavarlar bir çocuk sahibi olurlarsa zaten her ikisi de insan vücudundan yaratıldığı için doğacak olan çocukları normal bir insandan farksız olacaktır. Victor’un canavara bir eş yaratması ve doğurması durumu için iki farklı cevap ortaya çıkabilir, ilki Victor kadın canavarı yaratırken yumurtalıkları alıp yaratabilir ve böylece çocuk doğurma imkanları tamamen engellenmiş olur, bunun hikayede yer alamama sebebi Victor’un doğurganlığa karşı önyargısı ve kıskançlığı ve ya ondan başka bir yaratıcı olabilme korkusu olabilir, aynı zamanda dönemde tıp ve bilimin seviyesi ile beraber böyle bir opsiyon belki de çok gerçekçi bir çözüm olmayabilir. Doğurganlık ve cinsellik aynı zamanda yaratıcılık ile el ele olan kavramlar. Kitapta Elizabeth’in Victor ile evlendiği gece öldürülmesinin de yaratıcılığa bir tepki olduğunu düşünüyorum, balayı sırasında canavar tarafından öldürülen Elizabeth aslında Victor’un tek başına ve başka bir bireyden bağımsız olarak yaratma isteğinin farklı bir çerçeveden anlatılması olarak tanımlanabilir.
Kadınlar
Kitaptaki kritik kadın karakterlere bir göz atmak istersek, hikayede kadınların konumu hakkında yatan mesajlara ulaşabilmek mümkün, çünkü hikayede yer alan güçlü bir kadın karakter yok. Victor’un annesinden başlarsak eğer hikaye boyunca çok tanıma fırsatımızın olduğu bir karakter değil ve zaten kitabın ilerleyen kısımlarında hayatını kaybediyor. Bir diğer kadın karakter ise Victor’un sahiplenilmiş ve aşk yaşadığı kuzeni Elizabeth, kendisi sakin ve pasif bir karakter, hikaye boyunca sabırlı bir şekilde Victor’un ilgisini bekliyor ve sonrasında da canavar tarafından öldürülüyor. Aynı zamanda Victor’un kardeşi William’ın ölümü ile suçlanan ve cezalandırılan Justine ise işlemediği bir suçu kabullenmiş ama ona rağmen çok sesini çıkarmayan ve tanımaya çok şansımızın olmadığı bir karakter.
Mary Shelley Hakkında
Mary Shelley’nin hayatı incelendiğinde tıpkı Frankestein eseri gibi ölümler ile dolu bir hayat çıkıyor karşımıza. Mary Shelley’nin annesi Mary Wollstonecraft kendini kadın hakları üzerine yazılar yazmaya adamış bir yazar ve dönemin ses getiren feministlerinden biri, kendisi Mary’nin doğumu sırasında yaşanan komplikasyonlar nedeniyle hayatını kaybediyor. Mary Shelley’nin babası ise William Godwin, dönemin başka bir ünlü yazarı. Mary’nin annesinin ölümü üzerine William Godwin başka bir kadınla evleniyor ve böylelikle Mary’nin hayatına bir üvey anne ve bir üvey kız kardeş Claire Clairmont eklenmiş oluyor, kocaman ve kalabalık bir evde yalnız bir kız çocuğu aslında kendisi. Mary’nin doğumu zaten bir başkasının ölümü ile başlıyor, bu bile aslında Mary’nin hayatı ve bu ünlü eser hakkında fikir vermek için yeterli.
Mary kitap okumayı ve küçük yaştan beri yazılar yazmayı seven bir çocuk, kendisi kitaplarını alıp annesinin mezarının yanında oturup okuyarak büyüyor aslında, bundan da çıkarılabileceği üzere Mary mezarlıktan, ölülerden ve genelleme yapılınca insanların korktuğu pek çok şeyden korkmayıp tam tersi bunları ilgi duyan da bir çocuk. Babasının hayranı ve arkadaşı olan şair Percy Shelley evli ve çocuklu bir adam olmasına rağmen Mary genç yaşlardayken ona aşık oluyor ve ikili bir ilişkiye başlıyor, aynı zamanda Mary ve Percy pek çok buluşmalarını Mary’nin annesinin mezarının yakınlarında geçiriyorlar. Mary Shelley toplamda 5 hamilelik yaşamış fakat sadece bir hayatta kalan çocuğa sahip olabilmiş bir anne aynı zamanda, yaratmak ve yok etmek arasındaki ince çizgiyi hayatı boyunca deneyimleme fırsatı olmuş Mary’nin.
Frankestein’ın yazılış dönemi aslında şöyle bir döneme denk geliyor, Percy ve Mary birkaç yazar ile daha birlikte, şair Lord Byron ile Geneva’da göl evinde bir yaz geçiyor, bu tatil sırasında Byron herkesin bir korku hikayesi yazma fikrini öne sürüyor. Herkes korku yazıları için bir fikre sahipken, Mary ise yaratıcılığıyla sınandığı bir dönem olarak tarif ediyor bunu, her sabah kendisine hikayesine başlayıp başlamadığı hakkında sorulan sorulara verdiği olumsuz yanıtlarla iyice hırslanan Mary, bir gün gördüğü kabus benzeri bir hayal sayesinde bu yaşadığı gerçek çaresizlik ve korkuyu hikayeleştirerek eserini ortaya çıkarıyor, aynı zamanda unutmamak gerekir ki cesetleri tekrar hayata geçirmek o dönem bolca konuşulan konulardan bir tanesi.
Mary’nin ölümlerle dolu adeta lanetlenmiş hayatına geri dönecek olursak, bu dönemde çoktan bir çocuğunu kaybetmiş, ayrıca annesi Mary Wollstonecraft’ın başka bir adamdan olan çocuğu Fanny Imlay’in yani Mary’nin yarı kız kardeşinin intiharı sonrası yazılıyor bu hikaye ve başka bir ölüm haberi daha ekleniyor Mary’nin hayatına. Söylenenlere göre Fanny zehir içerek intihar ediyor ve bu içtiği zehir vücudunu o kadar bozuyor ki suratı ile kimliği tespit edilemeyecek hale geliyor ve Percy Shelley, Fanny’i korsesinden tanıyarak kimliğini tespit ediyor. İlerleyen dönemlerde Percy Shelley’in karısının intiharı ile ikili evleniyor, sonrasında Percy Shelley bir tekne seyahatinde boğularak ölmesi sonucunda Mary Shelley çok genç yaşta dul kalmış oluyor, Mary’nin aşk hayatına bakıldığında ise genç yaşta olmasına rağmen hem evli bir adamın metresi hem eşi hem de dul bir kadın rollerini sırası ile yaşıyor. Söylentilere göre Percy aynı zamanda Mary’nin üvey kız kardeşi Claire ile de bir ilişki yaşamakta, Percy ve Mary’nin açık bir ilişki yaşadığı düşünülürse bu bir aldatma gündemi olmuyor fakat Percy’nin ölümünden sonra bile Mary’nin eşine olan sadıklığı göz önünde bulundurulursa Mary’nin hem metres hem eş hem dul bir kadın olduğu rollerin yanına bir de aldatılmış bir kadın sıfatını ekleyebilmek mümkün.
Teoriler
Yazar Mary Shelley’nin hayatını biraz araştırdıktan sonra bu eseri onun hayatından bağımsız düşünebilmek neredeyse imkansız hale geliyor. Akla ilk gelen sorulardan biri Victor’un kimi temsil ettiği olabilir, benim kendi çıkarımıma göre Victor aslında Mary Shelley’nin ta kendisi, tıpkı Victor Frankestein gibi o da bir yaratıcı ama aynı zamanda bir yok edici.
Bir diğer odaklanılması gereken kişi ise canavar ve canavarın aslında kimi temsil ettiği. Mary Shelley her ne kadar bu hikayenin kendi hayatıyla hiçbir bağlantısı olmadığı söylese de, bir yazarın kendi hayatından bağımsız bir eser yaratabilmesi bana çok mantıklı gelmiyor, en azından Mary’nin iç dünyasında yaşadıklarını bilinç dışı da olsa hikayesinde aktardığına inanmaktayım. Birazcık araştırma yaptığımda gözüme ilk çarpan şey Mary’nin üvey kardeşi Fanny Imlay ile canavarın kaçınılmaz benzerlikleri. Okuduğum kaynaklara göre ailede resme oturtulamamış ve yalnız kalmış asıl kişinin Fanny Imlay olabileceğini görebilmek mümkün. Aynı zamanda canavarın en belirgin fiziksel özelliklerinden biri çirkinliği ve tahminen vücudunun farklı yerlerindeki dikiş izleri, şöyle ki yaşadığı bir çiçek hastalığından dolayı Fanny Imlay’ın yüzünün farklı yerlerinde yara izleri varmış. Aynı zamanda Fanny’nin doğumu sırasında bir komplikasyon yaşanmamış, anneye herhangi bir zarar verme de söz konusu değil, Fanny’nin doğumu ve Mary’nin doğumu karşılaştırıldığında anneye verilen zarar çerçevesinden bakarsak eğer Mary’nin doğumu dolayısıyla hayatını kaybeden annesine karşı hissettiği suçluluk duygusu ve kız kardeşinin sorunsuz bir doğum ile hayata gelmesi Mary’nin suçluluk duygularını arttırmış ve intikam-vari bir bilinçaltı düşüncesine dönüşmüş olabilir. Bu düşüncelerimle paralel olarak Mary’nin bahsettiğim hisleri ile birlikte eserinde yarattığı canavarın aslında Fanny’i anlattığını düşünmekteyim. Çünkü Fanny yalnız, yanlış anlaşılmış ve dışlanmış, Mary’e kıyasla (özellikle geçirdiği hastalığı nedeniyle) çirkin olarak konumlandırılabilecek bir karakter. İlgi çekici bir detay daha var ki o da Fanny’nin intiharı, Fanny’nin intiharını araştıran araştırmacı ve biyografi yazarları Fanny’nin aslında Mary’nin eşi Percy Shelley’e aşık olduğunu ve cevapsız kalan aşkının onu intihara sürüklediğini söylemekte. İkinci bir detay ise zehir içerek intihar eden Fanny’nin zehir nedeniyle vücudunun tanınmaz hale gelmesi, ve Percy’nin ceseti doğrulamak için olay yerine giderek Fanny’i korsesinden tanıması. Bu iki farklı detay oluşturduğum resmi bir tık daha destekliyor. Mary Shelley’nin zeki ve bunları farkında olan bir kadın olduğunu, her ne kadar açık bir ilişki yaşamayı destekleyen biri gibi görünüp Percy Shelley’den başka kimseyle birlikte olmayan (Percy Shelley’nin ölümünden sonra bile) biri olduğunu da varsayarsak, bu olayların Fanny’e taşıdığı hisleri güçlendirdiği öngörülebilir.